Yapılıp yapılmamasının kişinin isteğine bırakılmış bir yardım değil, fakirin hakkı, zenginin yerine getirmesi gereken mecburi bir görev olan sadaka toplumdaki birlik beraberliği sağlayan en önemli etkendir. Bütün müminler bir kişidir, birinin başı ağrırsa bedenin diğer uzuvları da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulur.(1)
Bunu en iyi Osmanlı kültüründeki sadaka taşlarıyla görürüz. Osmanlı’da sosyal hayatın en önemli icatlarından biri olan sadaka taşları, zenginler için evden çıkarken yanında bozuk para bulundurmayı alışkanlık haline getirmelerine etken olan, fakirler için ise ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir umut kaynağınıdır.
İlk bakışta bir mana ifade etmiyormuş gibi görünen sadaka taşı ifadesi, Osmanlı toplumunda insanların birbirine karşı saygı ve sevgisinin derecesini ifade eden çok yüksek ve ulvi bir anlam taşımaktadır.(2)
Sadaka taşlarına yardım iki türlü yapılıyordu o zamanlarda ilki olan nakdi yardım en uygun ve en çok tercih edilen para yardımı özellikle uçup kaybolmaması için de kâğıt para (kayme) yerine madeni paralar bırakılarak gerçekleşirdi. Diğeri ise ayni yardım giyim kuşam eşyaları ve çeşitli besinler bırakılırdı.
Sadaka taşları yerleri de gayet takdire şayan yerlerdir. Bu mekânlar:
1) Üç beş semtin birleştiği köşelerdir.
2) Fakir, muhtaç, hasta insanların barındığı yapıların önü
3) Yardım, adak niyetiyle gidilen bazı tekke, zaviye, mezarlık, türbe gibi sınanmış yerlerin yakın çevresinde.
4) Bulaşıcı hastalığa sahip olanların bulundukları yerde.
5) Mescit, cami gibi mabetlerin yakın çevrelerinde.
İşte bulaşıcı hastalığın yayılmamasından tutun kimsesi kalmamış yakınları vefat etmiş insanların rahatça alabileceği yerlere dikilmiş olan bu taşlar günümüzde birer birer yok olup gidiyor toplum yeterince bilinçlendirilmediği için.
SİSTEM NASIL İŞLİYORDU?
“Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek şekilde” infakta bulunabilmek için umumiyetle gece karanlığında veya kimsenin olmadığı bir dönemde hali vakti yerinde olanlar ihtiyaç sahipleri için sadakalarını bu taşın tepesindeki çukura bırakırlardı. Bir insan sadaka vermekle hayır yapıyordu; ama kime iyilik yaptığını da bilmiyordu. Karşısında ezilen iki büklüm olan insanlar olmuyordu böylece. Derdini kimseye açamayan hakiki bir fakir, ihtiyacı olunca oraya geliyor ve oda yine kimseye halini açmadan oradaki paranın ihtiyacı kadarını alıyordu.(3)
Türk mahallelerinin centilmenlik anıtı olan bu sadaka taşları olanca güzelliğine ve işlevine rağmen değişen şartlar sebebiyle mukadderatına terk edilmiş bir vaziyette. Bu konuda bu güne kadar geniş çaplı bir araştırma yapılmamıştır. Bu yüzdendir ki o zamanlardaki diğer fakirleri unutmayan dedelerin torunları şimdi onlardan kalan kültürel mirasları unutuyor.
Sadaka taşı, “bir elin verdiğini öbürü görmemeli” buyuran Kainat Efendisi’nin (bu minval üzere olanlarla beraber), asırları aşan mucizesi… Emrin uygulanabilirliğini, bütün cemiyeti sarabilirliğini gösteren bir mucize… Onun için mihenk taşı… Türk milletine, onu icat etmek ve asırlarca kullanmak şerefi yeter!.. Bir şeref varsa vebali de vardır. Başımızı taşlara vurmadan, sadaka taşından ders alalım.&rdquo4)
“Ne necib, ne yüksek bir milletmişiz. Şu sosyal adalet ile tarihte, para ve ayni yardımlar, yemekte dağıtan imaretler yanında hakiki fakirlere böylece hizmet edildiğini hatırlarım&rdquo5)
Hususi ve umumi vakıflarımızdan başka, halkımızın orta hallilerinin ve hatta fakirlerinin, kendilerinden daha çok fakirlerine muavenet ellerini uzatmaları hizmetlerini, tarihimize intikal ettirmediğimiz için, dünyanın dört bir yanına duyurmamışız. Her güzel ve iyi şeyi ciddi olarak tarihimize mal edememenin ıstırabını çekiyor ve bunu bizler dahi bilmiyor ve bu konuları asla benimsemiyoruz.
Sadaka taşı toplumdaki parayı verirken alanı küçümseme, başka yerlerde ben şuna sadakamı verdim diyerek alanı incitme gibi olayları engelleyerek toplumda bir bütünleşme meydana gelmesini sağlayarak birliği sağlar.
Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver, sadaka taşlarının yapısı ve fonksiyonunu şu şekilde aktarıyor:” Sadaka taşı, iki metre boyunda mermer bir sütun. Üstünde bir çukur var. Geçen asırda, yolu buraya düşenlerden hali ve vakti yerinde olanlar, mermerin üzerindeki çukura bir miktar para bırakırmış. Derdinin kimseye açamayan hakiki bir fakir, ihtiyacı olunca oradaki parayı alır. O günkü ihtiyacı on kuruş mu? Yüz kuruş mu? Onu ayırır, kalanını, kendisi gibi ihtiyacı olanları düşünme terbiyesi icabı çukuruna kor ve meçhul sadaka veren kişinin memnunluğunu kalbinden ulaştırır ve dönermiş.(6)
Ne kadar acıdır ki ders kitaplarında sadaka taşlarının anlatılmaması kültürünü öğrenemeyen bireyler oluşmasına neden olmaktadır. O dönem de kendi ihtiyacı kadarını alma terbiyesine uygun yetiştirilen bireyler şimdi kendi benliğini bilmiyor halde yetişiyor.
Tarihçilerin bile bu kültür hakkında yeterince bilgiye ve özveriye sahip olmaması, Türk milletine böyle bir kültüre sahip olduklarını hatırlatıp, öğretmemesi bu kültürün yok olmasına en büyük etkenlerden biridir.
Sahip Ata Külliyesinin diğer yapılar gibi görkemli bir kapısı var. Ama bizi en çok şaşırtan şey, kapısının iki yanında bulunan sadaka oyukları. Evet ancak bir el girecek kadar olan bu oyuklara insanlar ellerini sokuyorlar kim para bırakıyor, kim alıyor belli değil. Böylece alanda verende bilinemiyor. Kapısında sadaka taşları olan bu külliyede atalarımızın bu âlicenaplığını hatırlıyor ve onlarla kıvanç duyuyoruz.(7) Türk Milleti’nin kültür ve medeniyet tarihinde övüneceği hiçbir şeyi olmasa bile, insanı onore etme konusunda gösterdiği, “sadaka taşları” ile sembolleşen incelik ve zarafetinin, övünmeye yeterli olduğu kanısındayım. Bu yüzdendir ki kültürümüzün unutulmaması ve korunması için çabalanmalıdır.
Kaynakça:
1) Müslim,”Birr ve s-sıla”,67; ibn Habel,4,272
2) Yazar Prof. Dr. Ziya KAZICI, Osmanlı da sadaka taşları
3)Nidayi Sevim, Medeniyetimizde Toplumsal Dayanışma Ve Sadaka Taşları, s.113
4) Nidayi Sevim, Medeniyetimizde Toplumsal Dayanışma Ve Sadaka Taşları, s.117
5) Süheyl ÜNVER hayat tarih, yıl;1967, sayı 11
6) Süheyl Ünver, Sadaka Taşları
7)Talha Uğurluel, Gonca dergisi, Aralık, 2002, s.8